6 Mart 2013 Çarşamba

Samsung Star 5233 Wifi "Touch Screen"


Birkaç senedir kullandığım Samsung Star telefonumun ekranı epey çizilmişti. Ebay'de gezerken telefona uygun ekranlar (touch screen digitalizer) olduğunu gördüm. Fiyatları da 5-15 lira arasındaydı. Youtube'da gördüğüm bu videodan da gaza gelerek yeni bir dokunmatik ekran almaya karar verdim. İçinde tornavida ve plastik aksama zarar vermeden telefonun içini açmak için gerekli iki parça ile birlikte 8 liraya bir ekran aldım.

Bir ki şey söktükten sonra telefonu tekrar toparlayamayacağınız hissine kapılmıyor değilsiniz, ancak biraz dikkatli olursanız telefona zarar vermeden işinizi görebilirsiniz.

Ekrana gelince, orijinal dokunmatik ekran, çok hassas olmasa da, hem parmak hem de tırnak-kalem vs ile kullanılabiliyordu. Ancak bu yan sanayi ekran parmağı algılamıyor: tırnak ve kalemle çalışıyor. Belki parmakla kullanmaya alışmasaydım çok dert olmayacaktı. Bir süre daha kullanmaya çalışıp olmazsa eskisini takmayı düşünüyorum.

8 lira yeni bir ekran için çok uygun, telefona yeni havası katıyor. Telefonu hep kalemle ya da kullanıyorsanız çizilmiş ekrandan kurtulmak için iyi bir fırsat.

Eğer tekrar eski ekranı takarsam telefonu açarken fotoğraf ya da video da çeker buraya koyarım.

Belki yanıltıcı olabilir diye belirteyim; telefonun içinde bir ekran var, bu ekranın üzerinde de dokunmatik özelliğini veren bir katman var. Yani dokunduğunuz kısımla görüntü veren kısımlar farklı. 8 liraya görüntü veren kısmı değil, dokunmatik katmanı(touch screen digitalizer) aldım. "LCD Screen" ya da "Display" olarak geçen görüntü veren kısımsa 10-20 lira arasında satılıyor.

23 Şubat 2013 Cumartesi

Ubuntu'da Eee Pc ekran parlaklığı

Eee 1005P bilgisayarıma ne zaman bir Ubuntu ya da Ubuntu türevi (Kubuntu Lubuntu Xubuntu ... ) kursam her açılışta karanlık bir ekranla karşılaşıyordum.  Parlaklık sonda olsa da, pırıl pırıl değildi. Sorunun hep temalarda olduğunu düşünüyordum. Ancak üşenemeyip ufak bir araştırma yapınca aslında birkaç satır komutla Windows kadar parlak bir ekrana sahip olabileceğimi gördüm.

Eğer siz de Ubuntu kullanırken ekranın yeterince aydınlık olmadığını düşünüyorsanız;

  • /etc/default/grub dosyasını açın 
  • Değişiklik yapabilmek için muhtemelen "sudo" komutu ile açmanız gerekecek: 
    • Ubuntu için sudo gedit /etc/default/grub 
    • Kubuntu için sudo kate /etc/default/grub  
    • Lubuntu için sudo leafpad /etc/default/grub 
    • vs..  
  • Sonra bu dosyada "GRUB_CMDLINE_LINUX_DEFAULT="quiet splash" satırını bulun ve o satırın yerine "GRUB_CMDLINE_LINUX_DEFAULT="quiet splash acpi_osi=Linux acpi_backlight=vendor" yazın.
  • Ardından sudo update-grub komutunu çalıştırın.
Bilgisayarı yeniden başlattığınızda ekranınız ışıl ışıl olacak!
Eee 1001 bilgisayarlar için önce bir BIOS güncellemesi yapmak gerekiyormuş. Ayrıntıları buradan bulabilirsiniz.

11 Şubat 2013 Pazartesi

Sıkıştırılmış dosyaların arşivden çıkartılması

Hangi sıkıştırma yazılımı kullanırsam kullanayım beni en çok rahatsız eden durum büyük boyutlu dosyaların çıkartılırken önce geçici bir klasöre daha sonra çıkartmak istediğim yere kopyalanmasıydı. Zaten bir dolu beklemişken bir de kopyalama için tekrar bekliyordum ve disk yazma işlemi de bilgisayarı epey yavaşlatan birşey olduğundan başka birşey yapmak da hiç kolay olmuyordu. Artık isyan ettim ve neden doğrudan istediğim yere çıkartmıyor diye internetten araştırdım.

Sorun şuymuş; eğer arşivdeki dosyayı fareyle sürükleyerek çıkartmak isterseniz kullanıcı arayüzünün işleyişi dolayısıyla dosya önce geçici bir klasöre çıkartılıp sonra istenilen dizine kopyalanıyormuş. Ama fare ile sürüklemek yerine biraz uzun yoldan, dosyaların çıkartılacağı dizini seçerek işleme başlarsanız doğrudan istenilen dizine çıkartıyormuş.

Bknz: Kaynak


6 Ocak 2013 Pazar

DES ve DES hakkındaki İddaalar

DES, 56-bit anahtar, 64-bit mesaj bloğuna sahip Feistel Yapıda bir şifreleme algoritmasıdır. 1977 yılında standart haline geldi ve 2000 Yılında yerini AES'e bıraktı. DES ile ilgili dokümanlara buradan ulaşabilirsiniz.

DES, kriptografi tarihi açısından bir milattır. O zamana kadar kalem-kağıt ve basit, çarklı makinelerle yapılan şifreleme-şifre çözme işlemlerinin bilgisayar(ya da çip) üzerinde yapılmasını sağlamıştır. Aynı zamanda DES, tasarım süreci ile birçok komplo teorisine sebep olmuş ve güvenliğine şüphe ile yaklaşılmış bir algoritmadır.

Aşağıda, Steven Levy tarafından yazılan ve tasarım sürecine dahil olanların birinci ağızdan anlattıkları beyanları içeren "Crypto" isimli kitabın DES ile ilgili kısmının bir özetini bulabilirsiniz.

1970'li yıllarda özellikle finansal kurumların bilgisayar kullanımına geçmesiyle birlikte elektronik olarak iletilen bilginin şifrelenmesi gerekliliği ortaya çıkmıştı. Ancak, henüz bu tür bir iş için geliştirilmiş güvenli bir algoritma yoktu. Bu ihtiyacı farkeden IBM, Lucifer isimli blok şifre algoritması tasarladı. Lucifer, 128-bit anahtar ve 128-bit blok uzunluğuna sahip, Feistel yapıda bir algoritmadır.

Ancak, IBM Lucifer'i yurt dışına pazarlayabilmek için NSA( National Security Agency – daha sonra NIST adını almıştır) 'dan onay almak zorundaydı ve NSA, 128-bit anahtar uzunluğuna sahip bir şifreleme algoritmasının herkesin kullanımına açık bir şekilde ortalıkta dolaşmasına sıcak bakmıyordu. Ayrıca, tasarım aşamasının dışında kalmak da istemiyorlardı. Bu sebeple IBM'le, ortaya çıkacak ürünü onaylamak, kısıtlı da olsa ihracına izin vermek karşılığında tasarıma dahil olmak ve algoritmada istedikleri değişiklikleri yaptırmak konusunda anlaştılar.

Öncelikle, algoritmanın 128-bit olan anahtar uzunluğu 64-bit'e düşürüldü. Ardından, 64-bit anahtarın 8 biti de "kontrol basamağı" olarak adlandırılarak şifreleme işleminden çıkartıldı ve anahtar uzunluğu 56-bit'e indi. Bu sırada, algoritmanın güvenliğini inceleyen IBM geliştiricileri "T-Attack" adını verdikleri bir analiz yöntemi keşfettiler. Bu saldırı, sadece DES değil, birçok algoritmaya uygulanabilen genel bir yöntemdi. NSA yetkilileri, bu yöntemle ilgili her türlü dokümanın gizli kalmasını istediler ve DES üzerinde de bu saldırıya karşı koymasını sağlayacak değişiklikleri yaptılar. Bundan 20 yıl sonra, Biham ve Shamir tarafından yapılan diferansiyel atağın ardından DES tasarım takımında yer alan Don Coppersmith, diferansiyel atağın tasarım aşamasında IBM tarafından bulunan "T-Attack" olduğunu, bu atağın NSA tarafından da ayrıca bilindiği ve literatüre yansıması halinde Amerika Birlişk Devletleri'nin diğer ülkelere karşı kriptanaliz yeteneğini zayıflatacağı endişesi ile gizli tutulduğunu söylemiştir.

Ancak, anahtar boyutundaki büyük değişim, akademisyenlerin büyük tepkilerine yol açmıştır. IBM, 56-bit'in yeterince güvenli olduğunu savunsa da hiçbir şekilde mantıklı bir açıklamasının yapılamaması NSA'nın "sadece kendisinin kırabileceği kadar güvenli" bir şifre tasarlattığı görüşünün hakim olmasına sebep olmuştu. Adını daha sonra anahtar değişim protokolüyle duyuracak olan Marty Hellman DES için 20 Milyon dolara yapılacak bir makina ile şifreli bir metnin bir günde kırılabileceğini iddaa etmiş ve, 5 yılda hergün bir anahtar kırarak, anahtar başına maliyetin 10 bin dolar olacağını söylemiştir. Bu miktar, petrol madenlerinin yerleri, ülkenin alacağı ekonomik pozisyonlar gibi bilgilerin yanında neredeyse bir hiçti. Ancak bütün teşebbüslerine olumsuz yanıtlar verildi.

Algoritma, tasarımının tamamlanması ve standart halini almasıyla açık hale gelmiş ve akademinin incelemesine taabi tutulmuştur.1990 yılındaki diferansiyel kriptanaliz ve arkasından gelen linear kriptanaliz artık DES'in anahtar uzunluğunun kısa olduğunu ve gelişen bilgisayar teknolojine karşı koyamayacağını gösteriyordu.

1998 yılında, RSA Labaratuarlarının açtığı DES kriptanaliz yarışmasında verilen şifreli metin EFF (250.000 $) isimli makine tarafından iki günden biraz fazla bir zaman içinde kırıldı. Ardından 1999'da verilen bir metin ve karşılık gelen şifreli metin için anahtar EFF ve dağıtık ağ üzerinden 22 saatte kırıldı. Daha sonra CopaCabana (10.000 $) ile DES anahtarları 9 günde ancak çok uygun maliyetlerle kırılabilir hale geldi. 

Bir yandan kaba-kuvvet saldırılarının kısalması, bir yandan da akademik makalelerle güvenliğin düşürülmesi  üzerine NIST(National Institute of Standards and Technology) yaygın olarak kullanılan DES'in güvenliğinin artırılması için Triple-DES'i duyuruldu: DES'in 3 defa ardarda farklı anahtarlarla çalıştırılması güvenliği kullanılan farklı anahtra sayısına bağlı olarak 2 yada 3 katına çıkartıyordu. Bir yandan da bir yarışma düzenleyerek yeni şifreleme standardını belirledi. AES'in genel kabul görmesi ve güvenlik seviyesi DES'ten AES'e geçiş sürecini hızlandırdı.

DES, bugün hala kabul gören bir algoritmadır. Birçok alanda DES ya da Triple-DES yaygın olarak kullanılmaktadır. Bunun sebebi DES'in donanımda hızlı olması ve az yer kaplaması, yazılımda eski ve yeni birçok uygulamada ortak olarak desteklenmesi ve 56-bit anahtarın bireysel saldırganlarca kırılmasının henüz mümkün olmamasıdır. Anahtar uzunluğunun bugünkü algoritmaların yanında çok kısa kalmasına rağmen, üzerinde durulduğunda DES'in gerçekten titiz ve ayrıntılı bir çalışmanın ürünü olduğu anlaşılacaktır. DES, elektronik ortamda şifrelemeye geçişteki görevini başarıyla gerçekleştirmiştir. 

5 Ocak 2013 Cumartesi

Ceviz Kabuğunda Kriptografi 1 Yer değiştirme Şifreleri

Kriptografi, bilgi gizlemekten ziyade, bilgiyi anlaşılmaz bir hale getirip sadece belirli bir kitlenin bu anlaşılmaz veriden gerçek bilgiye ulaşmasını amaçlar. (Bilgi gizleme sanatı stenografidir ve ayrıca bahsedilmesi gereken bir konudur. ) Kriptografide temel prensip, güvenliğin kullanılan şifreleme metodunun gizliliğine değil, kullanılan anahtarın gizliliğine dayanmasıdır. Ancak metodun da gizlenmesiyle saldırılar bir nebze daha zorlaştırılır.

Kriptografik algoritmalar tarihsel süreç içinde teknolojiyle paralel olarak gelişmiştir. Birinci Dünya Savaşı'na kadar kalem-kağıtla yapılan şifreleme işlemleri, savaşın ardından gizliliğin öneminin kavranmasıyla yerini Enigma gibi mekanik makinelere bırakmıştır. 1970'li yılların sonundan itibaren ise kriptografik metotlar neredeyse tamamen bilgisayarlara yönelik olarak tasarlanmışlardır. Bugün hariciyeler ve uç askeri görevler dışında "kalem-kağıt kriptografisi" kullanılmamaktadır. Kriptografinin 1970lerden önceki uygulamaları klasik kriptografi, bu tarihten sonraki uygulamaları ise modern kriptografi adı altında incelenmektedir.



Kriptografinin ilk olarak antik Yunan'da kullanıldığı tahmin ediliyor(MÖ 5. yy). Skytale adı verilen şifreleme yönteminde şerit halindeki parşömen belirli kalınlıktaki bir sopaya sarılıyordu. Ardından, sopaya sarılı parşömene metin uzunlamasına yazılıyor ve bu parşömen karşı tarafa gönderiliyordu. Şerit halindeki kâğıtta karışık olarak yazılan metin ancak aynı kalınlıktaki sopaya sarıldığında anlamlı hale geliyor, aksi halde anlamsız bir harf salatası olarak kalıyordu. Bu yöntemde "sopa" anahtar görevi görüyordu.


Ardından Mısır'da Polybius algoritmasının kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu algoritmada, alfabenin harfleri mümkünse kare bir matrise, değilse de kare matrise en yakın şekilde oluşturulacak bir matrise sırayla yerleştiriliyordu. Her harf, bulunduğu satır ve sütunla indeksleniyor ve harf yerine bu indeks kullanılıyordu.

Yandaki örnek İngiliz alfabesiyle oluşturulmuş 5x5 matrise aittir. Bu örnekte A harfi 11, B harfi 12, N harfi 33 ile gösteriliyordu. Örneğin YILDIZ kelimesi 54-24-31-24-55 şeklinde şifrelenecektir. Bu metni çözmek için de yine tablodan faydalanarak sayılara karşılık gelen harfler elde edilebilir.



En yaygın ve en basit şifreleme yöntemi 'Sezar Şifresi" olarak bilinen harf değiştirme temelli yöntemdir. Bu yöntemde harfler alfabede kendilerinden belirli bir sayı kadar sonra gelen harfle yer değiştirirler. En sık kullanılan ve Sezar'ın kullandığı bilinen algoritma her harfi 3 sonraki harf ile değiştirir. Örneğin A harfinin yerine Ç, B harfinin yerine D kullanılır. Değişimler aşağıda gösterilmiştir.
A B C Ç D E F G Ğ H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z
Ç D E F  G Ğ H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z A B C
Bu yöntemle şifrelenen metni çözmek için de şifreli metindeki her harfin yerine kendinden 3 önce gelen harf yazılır.  Kullanılan kaydırma sayısı bu algoritma için anahtar görevi yapar ve 0 ile 28 arasında bir sayı seçilebilir.

Kaydırma yerine her harf için rastgele bir harf seçilerek de benzer bir metot geliştirilebilir. Örneğin:
A B C Ç D E F G Ğ H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z
U G V A D N I B Y Ş J CRO S  İ  Ö  E K H ÇT L P D V ÜM F  
Ancak bu durumda, sadece kaydırma sayısını iletmek yerine bütün alfabeyi karşı tarafa iletmek gerekecektir.

Klasik kriptosistemlerden bir diğeri afin ((affine) şifredir. Bu yöntemde X şifrelenecek harf, W şifrelenmiş harf olmak üzere a ve b sayıları anahtar olarak seçilir ve W=aX+b (mod 29) olarak şifreli harf bulunur. Burada geçen 29 alfabedeki harf sayısıdır. Bu yöntemi kullanabilmek için her harfe, sıfırdan başlayarak, bir sayı atanmalıdır: A=0, B=1, .., Z=28 gibi. Verilen bir W harfine karşılık gelen X harfini  bulmak için, mod 29 da a'nın tersi c olduğu varsayılırsa, X=cW-b (mod 29) işlemi yapılır. Örneğin a=3, b=5 olsun. Bu durumda W=3X+5 olacaktır. 3.10=30= 1 mod 29 olduğundan 3'ün mod 29'daki tersi 10'dur. O halde çözme denklemi X=10W-5 (mod 29) olarak elde edilir. Bu metotta a ve b sayılarının her biri için 29 farklı olasılık vardır. Yani toplam 29*29=841 farklı kombinasyonla anahtar oluşturulabilir. 


Yukarıdaki örnekler yer değiştirme şifreleri adı altında incelenir. Bu yöntemlerde her harf alfabedeki başka bir harf ile yer değiştirir. Bu yöntemlerin tamamı anahtarı bilmeye gerek olmadan, frekans analizi denilen yöntemle çok kolay bir şekilde çözülebilir. Frekans analizinde, bir dildeki her harfin kullanım sıklığı ile şifreli metindeki harflerin kullanım sıklığı karşılaştırılır ve harfler buna göre eşleştirilir. Bu sayede, özellikle uzun metinler için, yer değiştirme şifrelerini kırmak çok kolaydır